28 Nisan 2009 Salı

...

gitme vakti
yarım inancımda gizlenen saklı maviliğe
son nefesin ciğerlerime misafirliğiyle
sessiz, sedasız, törensiz gitmeli
bedenim ham maddesine.

yaşamın bedelini ödedi bu yürek
mutluluk peşinde çırpınarak
başkalarının hatalarıyla mahkum
başkalarının ölümleriyle mahsun
yorgun, cesur
hatalarla dolu onuruyla
başkalarının korkularının karanlığına
kapatıp gözlerini
nabzın geri sayımında yok olmalı
hiç var olmamış gibi.

aşkı unutmaya çalışıp
hissizleşerek avutmama izin vermeden kendimi
vurun beni
yalnız başına kaldıramayacak kadar büyük bu sevgi
git diyorsa düşleri, gerçekleri
çırılçıplak, soğuk yalnızlığa bu ağır yükle dönmektense
kaybedilişi başlangıcında saklı bu savaşta
vurun beni
bacağı kırılmış mazlum bir at gibi.

aşkın gölgesinde ölümü düşlerken insan
hayat ve ön yargılar
ne kadar anlamsız ve kırılgan
sıcak kurşunun şakağa dokunduğu an
bir çığlık kopacak derinden
"durun!
vazgeçtiklerimizi yapmak aslında çok kolay..."
ama barut tozunun önü sıra koşan ölüm körkütük sağır
geçip gidecek en saf düşleri yakarak, durmadan...

Hiç yorum yok: