27 Temmuz 2007 Cuma

...

kül rengi bulutlar gerilmişti sarhoş atların üzerine
toprakta bembeyaz bir halı
nefesler görünür halde dumanlı
bir kış ayıydı, hangisiydi unuttum
şimdi diyeceksinki kış topu topu üç ay
ama bir an yüzlerce kez yaşanınca tekrar tekrar
her hayalinin temeline oturtunca yılmadan
hangisi gerçek hangisi hayal unutursun inan
mevzu kısaydı aslında
bir kış ayıydı, nefesim duman
bir kız geçti kuzey-batıdan
lodosun hoyratlığını karşısına alıp esti
dağıldı saçları, simsiyahtı
gözlerine yaşlar kondurdu rüzgar
kar taneleri döküldü omuzlarından
yüzde doksanı kumaştı silüetinin
sadece gözleri parladı ıslak ıslak
birde bir tutam saç vardı dağılmadan sol gözüne sarkan
bir kış ayıydı, bulutlar kül rengi
toprak bembeyaz, çiçekler üşümüş
kuşlar perişan
söyle, böyle birgünde yanar mı insan?

...

dudakların gözkapaklarım,
susman körlüğüm,
gülmen
herşeyi netleştiren
miyoplara özgü kısık bakışım,
titrerse dudakların
dünyam bulanıklaşır,
iki deri parçası arasından geçiyor hayat,
varlığımın kapısı gözlerim
uyurken içe açılan kulbum,
dudakların gözkapaklarım
susma kör olurum...

...

sokak lambaları yüzerken ıslak caddelerde
kirpiklerini kürek yapıp aya doğru yirmi adım
gölgeler sızarken karanlık köşelerde
gözyaşlarından sarhoş olup güneşe çaprazlama
gidiyorum
duracak gibi değil ayaklarım ölüme doğru bodoslama
sayıklamalardayım...

...

yeniden dedin eski bedeninle karşımda durup
gözlerin yorgunluğunu dinlendiren çukurlarla çevrili
ellerin eski tutkusundan, gücünden yoksun
sıktın ellerimi
tekrar dedin
mutluluk geçerken cümlende bir an iç çektin
yeniden dedin geçmişin özgünlüğüne kanıp
ama eskidik biz artık eskiydik
ne yenilenirdi gözlerimizde solan ışık
ne de yenilirdi ellerimizi titreten pişmanlık
deneyelim dedin tekrar tekrar
düzeltelim dedin
hala hayatlarımızın eskiz olmadığını öğrenemedin...

23 Temmuz 2007 Pazartesi

...

buram buram ter kokuyor insanlar
mis gibi emek akıyor alınlarından
koltukaltlarından, apış aralarından
puro dumanında boğularak çalışıyorlar
sevişiyor gibi sırılsıklam
çok için değil azı umarak
kazanarak değil kaybolarak
umut doğuyor kaybedilmişliklerin sancısından
umut ölüyor gün doğumunun hamlığında
teknoloji canavarının dişleri arasında
toprak ölüyor, insan ölüyor
iki dudak arasında...

13 Temmuz 2007 Cuma

...

içimde olmanı seviyorum dedi
kulak memelerimi çiğnerken
parçalarını hücrelerimde sindirmek

seviyorum dedi, sevdi
yalan değildi sözleri
sadece öznel tanımlar yüzünden tanımsız kalmıştı aşk
binlerce tanımın altında ezilerek
kelebeklerin uçuştuğu bir mideydi o'na göre
bense karalara omuz atan dalgalarda buldum aşkı
aşk uçardı sigaranın ucundan yükselen dumanla
aşk düşerdi yüksek bir uçurumun kenarında
aşk ölürdü çarpışan arabalar enkazında

içime girmen için boylu boyunca neşter darbesi
dokunmak, sevişmek kesmiyor artık beni
aynı mezara konulup çürümek
ve aynı böceğin midesinde sindirilmek
tekrar yeşermek değil istediğim
tekrar tekrar ölmek...

5 Temmuz 2007 Perşembe

...

süresiz suskunluğun içinden
camı kesen elmas kadar tiz
göğü kanatan bulut gibi keskin
dümdüz iki sözcük geçti
bilinmeyen boşlukların kenarlarında
kurulmuş şüphelerle bilenen iki sözcük
dudaklarında yapmacık görünen

süresiz suskunluğun içinde
çığlık çığlık söylenen gözlerin duruldu
ölüm gibi kokan kelimlerde
sonra içim sustu
yorgundu, uyudu
neresiydi dokunduğun yer içimde
unuttu...