şehir ışıkları yıldızları katlederken,
araba kornalarında sağırlaşan rüzgar
iki tarafı bilenmiş bıçak gibi keskin ıslak yanaklarda,
gündüze değmek için eğilirken gece,
uykusuz gözlere eziyet gibi gökyüzü
güneş mahmur ışıklarını bulutlarda gezdirmeye çıkarınca,
bütün şehir yıkık hayaller enkazı
çakılmış paslı bir mutsuzluk avuçlarına,
ölüm kokuyor,
küfür gibi
yokluğun,
kalp en fazla kaç parçaya bölünür?
ve kaç kere kırılabilir toplamda
bir hayat boyunca?
tuzla buz olan kalpten sızan kan
neresinde saklanır
leş gibi inat eden yaşamın ölüme uzaklığında?..
29 Mayıs 2008 Perşembe
11 Mayıs 2008 Pazar
...
hep susmak doğruydu
boğumlarımda yuttuğum
yanlış aşkların gölgesinde
hep yalnızlık yoluydu
benim olmayan elleri tutan
başka ellerin gölgesinde
yürümekten yorulmadan
uzun yoldan bunalıp
ölüme samimi hayallerim
yok çarelerin yokluğunda
umut ne kadar ayıp
yasak aşkların korkusunda
unutmak ne kadar zor
neden unutmalı insan her defasında?
boğumlarımda yuttuğum
yanlış aşkların gölgesinde
hep yalnızlık yoluydu
benim olmayan elleri tutan
başka ellerin gölgesinde
yürümekten yorulmadan
uzun yoldan bunalıp
ölüme samimi hayallerim
yok çarelerin yokluğunda
umut ne kadar ayıp
yasak aşkların korkusunda
unutmak ne kadar zor
neden unutmalı insan her defasında?
6 Mayıs 2008 Salı
...
dokunsan ağlayacak gibiyim
üç beş kadeh şarap
biraz duman
birkaç anının ardından
mavi bir akşamüstü
dokunsan
ağlayabilir miyim?
üç beş kadeh şarap
biraz duman
birkaç anının ardından
mavi bir akşamüstü
dokunsan
ağlayabilir miyim?
...
yıl 1995,
taksimdeyim,
üşüyorum,
iki gün olmuş kar yağmayalı
ayağımın altında erimiş karları eziyorum.
yıl 1995,
taksimdeyim,
üşüyorum,
sinemadan yeni çıkmışım
kimbilir kim olduğumu düşlüyorum.
yıl 1995,
taksimdeyim,
üşüyorum,
ya daha az insan var dünyada
ya da ben daha küçüğüm
ve daha az insana çarparak yürüyorum.
yıl 1995,
taksimdeyim,
ayağımın altına erimiş karları ezmekteyim...
taksimdeyim,
üşüyorum,
iki gün olmuş kar yağmayalı
ayağımın altında erimiş karları eziyorum.
yıl 1995,
taksimdeyim,
üşüyorum,
sinemadan yeni çıkmışım
kimbilir kim olduğumu düşlüyorum.
yıl 1995,
taksimdeyim,
üşüyorum,
ya daha az insan var dünyada
ya da ben daha küçüğüm
ve daha az insana çarparak yürüyorum.
yıl 1995,
taksimdeyim,
ayağımın altına erimiş karları ezmekteyim...
...
şehrin yosun tutmuş eteklerindeyim
karşımda denizin mehtap dansı salınmakta
buğulanmış ağlamaklı bulutların damlaları başucumda
birkaç yanıp sönmüş tütün beyaz filtreler ucunda
birkaç boş şişe üzerlerinde parmak izlerimle
dönmekte olan kızkulesi sulu gözlerimin önünde
yarınlarım azalmış harcanıp dünlerimde
bir koşu gidip düşlerimden yeni yarınlar doldurmalı ceplerime...
karşımda denizin mehtap dansı salınmakta
buğulanmış ağlamaklı bulutların damlaları başucumda
birkaç yanıp sönmüş tütün beyaz filtreler ucunda
birkaç boş şişe üzerlerinde parmak izlerimle
dönmekte olan kızkulesi sulu gözlerimin önünde
yarınlarım azalmış harcanıp dünlerimde
bir koşu gidip düşlerimden yeni yarınlar doldurmalı ceplerime...
...
bugün lodos vurdu marmarayı kıyıya,
ayağımın altında ezildi ıslak ayak izleri,
hızlı hızlı yürüdüm sanki işim varmış gibi
saatime baktım sık sık, sanki biri bekliyormuş beni,
gözlerimi kaçırdım bana bakan gözlerden,
soğuk ellerimi cebimde ısıttım bazen.
bugün lodos vurdu marmarayı kıyıya,
ayağımın altında ezildi tüm beni sevenler,
yalnızlığıma kilitleyip kendimi, anahtarımı denize attım.
kırdım, üzdüm tüm benim için endişelenleri.
çekildim kalabalığın ortasına,
herkesin gözü önünde,
utanmadan,
yalnız kaldım...
ayağımın altında ezildi ıslak ayak izleri,
hızlı hızlı yürüdüm sanki işim varmış gibi
saatime baktım sık sık, sanki biri bekliyormuş beni,
gözlerimi kaçırdım bana bakan gözlerden,
soğuk ellerimi cebimde ısıttım bazen.
bugün lodos vurdu marmarayı kıyıya,
ayağımın altında ezildi tüm beni sevenler,
yalnızlığıma kilitleyip kendimi, anahtarımı denize attım.
kırdım, üzdüm tüm benim için endişelenleri.
çekildim kalabalığın ortasına,
herkesin gözü önünde,
utanmadan,
yalnız kaldım...
...
hangi kıyılara vurdu dalgalarım
hangi rüzgarlarla yelken açtı gemilerim
bilmezsin,
ama ben denizim,
denizler ne kadar ıslanırsa yağmurla
yokluğun o kadar ıslatır yalnızlığımı...
hangi rüzgarlarla yelken açtı gemilerim
bilmezsin,
ama ben denizim,
denizler ne kadar ıslanırsa yağmurla
yokluğun o kadar ıslatır yalnızlığımı...
...
pieta gibi uzandım yalnızlığın koynuna,
yaralı kanayan avuçlarımla,
günahsız, çıplak, son nefesim yanımda,
ha gayret geldiğim ana kucağında,
yaraladıklarım geldi aklıma, kendi yaralarıma bakınca...
yaralı kanayan avuçlarımla,
günahsız, çıplak, son nefesim yanımda,
ha gayret geldiğim ana kucağında,
yaraladıklarım geldi aklıma, kendi yaralarıma bakınca...
30 Nisan 2008 Çarşamba
...
ejderhaya aşık bir prensesin beyaz atlı prensiyim
öldürsem ejderhayı benden nefret edecek,
yabancılaştırmış varlığın yalnızlığımı
anayurdum yalnızlığıma dönüşümde
evlatlık verilmiş bir çocuk gibi korkularım
titriyor yorgun atımın ayak seslerinde
ejderhaya aşık bir prensesin beyaz atlı prensiyim
ben böyle masalın...
öldürsem ejderhayı benden nefret edecek,
yabancılaştırmış varlığın yalnızlığımı
anayurdum yalnızlığıma dönüşümde
evlatlık verilmiş bir çocuk gibi korkularım
titriyor yorgun atımın ayak seslerinde
ejderhaya aşık bir prensesin beyaz atlı prensiyim
ben böyle masalın...
13 Nisan 2008 Pazar
...
korkuyorum,
gözlerimden
ellerimden
ama en çok dudaklarımdan,
zincirleri gergin
karanlık odada yetişmiş köpekler gibiler
yasak bahçelere doğru
talan etmeye meyleden...
gözlerimden
ellerimden
ama en çok dudaklarımdan,
zincirleri gergin
karanlık odada yetişmiş köpekler gibiler
yasak bahçelere doğru
talan etmeye meyleden...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)